Paris'de Keyif

 

En son Aydin ailesi bulusmasini Turkiye yerine Paris’de yapmaya karar verdik! Zeynep ile ben jetlagden kurtulabilmek icin onceden gitmeye karar verdik, ve bir Ekim sabahi havaalaninda bulustuk. Bizimkiler gelmeden onceki uc gun Zeynep’le yuruduk sehirde bolca. Muzelere girmedik hic, nasil olsa hep birlikte gelince gireriz diye (hos, ona da vakit kalmadi sonra).

Bolca metro’yla dolanip durduk, yeraltinda minik fareler gibi. Aciktikca, guzel manzarali yerlerde yemek ya da kahve molasi verip cizimler yaptik. Sehrin guzel insanlari ile mesgul turistlerini ayirmaya calistik, kir royalimizi unlu sanatci kafelerinin disaridaki masalarinda yudumlarken. Onumuzde daha bir dolu gun oldugunu bilerek, yavasca icimize cektik sehri. Sein nehrinin bir o tarafina, bir bu tarafina gectik guzel koprulerden. Onumuzde binalar belirdikce kitaplarimiza baktip, neymis acaba yeni bu guzel yer diye. Gece olunca ortaya cikan, gunduzden ayri guzel sehre baktik o koprulerden.

Bizimkiler gelmeden onceki son gece John’un arkadasi, simdi Paris’de yasayan Xavier ile yemek icin bulustuk, hem de seninle ilk otobusten inip, Eyfel’e baktigimiz meydanin hemen yanindaki bir restoranda. Eyfel manzarali. Eyfel hava karardiktan sonra isiklarla bezeniyor, bir de her saat basi 10 dakika boyunca o isiklar yanip sonuyor. Onlara baktip yemek arasinda. Yemek sonrasinda Xavier ayrildiktan sonra, Zeynep’le simarip bir dolu video, fotograf cektik Eyfel’in onunde.

Aile bir araya gelince de Zeynep’le haril haril onlara sehri gostermeye basladik. O kisim butun aile tatilleri gibi tatli sert, biraz da stresli idi. Ama cok guzeldi tabii yine de ailecek Paris sokaklarini arsinlamak. Herkese cizim defteri ve kalem getirmistim Paris gezisi hediyesi olarak, sansima herkesin hosuna gitti, Eyfel’in onundeki cimlerde oturup Aydin ailesi olarak cizim yaptik onlarla. Gelen gecen bakti cizimlere, bir iki defa babam ve Zeynep ovgu aldilar. Turkiye’den getirilmis findiklar ve Paris’in unlu pastanesi laduree’den alinmis mini ve farkli tatlarda yapilmis acibadem kurabiyesi tarzi macaroonlarimizi atistirdik cizim yapmaktan acikinca.

Paris’in guzelligini, keyfini geldikten sonra daha bir anladim. Inanilmaz bir sehir gercekten, her koseyi dondugunde insanin karsisina farkli guzellikte bir bina, heykel, meydan, kilise, kafe cikiyor. Aile olarak tatil yapmanin dinamigi ise ayri birsey zaten. Keyif ve karmasa dolu. Ama dusununce, dort arkadas geziyor olsa bile o kadar tatli sertlik olur; yurumek isteyen, istemeyen, La Defense’i gormek istemeyen, sarap seven, kopru seven.

Son gecemde annemleri ugurladiktan sonra, ben de taksiye atlayip Zeynep’le kaldigimiz ilk otele geri dondum. Yerlestim azicik, sonra da John’a taze macaroon goturmeye inat ettigimden benim otelin yakinindaki Laduree’ye gittim. Yine biraz sira bekledim, yerlisi yabancisi bayiliyorlar buraya. O isi hallettikten sonra, Saint German meydanindaki unlu cafelerden birine aksam yemegine oturdum, Les Deux Megots. Hava yine harika oldugu icin disarida oturup, salatam, sarabim ve kitabimla keyif yaptim. Adam Gopnik adli Amerikali bir yazarin Paris’de 1995-2000 arasi yillarinda yasayip, gozlemlerini yazdigi, Amerika ve Fransa, Amerikali ve Fransizlari karsilastirdigi “Paris to the Moon” kitabini okuyordum.

Hem Amerika’da 6 yila yakindir yasadigim ve John sayesinde Amerikali kavramini anladigim icin, hem de bir yabanci olarak baska bir ulkede yasamanin nasil bir his oldugunu bildigimden, ve tabii bir de tam kitabi okurken Paris’de oldugum icin cok keyifli bir tecrube idi. Neyse, yine bir iki bolum okudum, hava karardi ve metroya dogru yola koyuldum.

Pont Neuf koprusunun hemen yaninda tam benim otele direk olarak giden bir trenin metro duragi varmis, o tarafa dogru yurumeye basladim, son bir defa bu sevgili kopruden gecmek uzere. Ama ona dogru yaklasirken, baska bir kopru cok guzel gozukmeye basladi. Celik bir yapi, uzeri de ahsap kapli. Bir dolu grup vardi ustunde; gitar calan ve onu dinleyenler, Paris’de tanisip birlikte takilmaya karar vermis gibi gozuken 10-15 kisilik hipimsi, piknik yapan grup, sevgililer… Ve koprunun tam karsisinda parlayan bir kure. Nedir bu kurelere olan ilgim bilmiyorum, ama miknatisla cekilmis gibi koprunun obur tarafina yurudum, kurenin yanindan gecerek bir binadan iceri girdim. Hala tam yonumu anlamamisin sanirim ki, kendimi Louvre muzesinin kare avlusunun icine kurulmus o gecici modern sanat sergisi cadirinin onunde buldum. Cadir seffaf oldugu icin etrafinda donerken bir acikliktan cam piramit gozuktu, gece karanligindan isiklandirilmis, ayri guzel, daha buyuleyici. Oturup onu cizmeye calistim ama nafile. Siyahin uzerinde beyazlari cizmek, beyazin uzerine siyahlari cizmekten daha zor geldi.

Iyice yorulup dondum otelime. Kapida otelin Misirli gorevlisi vardi. Zeynep’le beni pek bir sevmisti adam, Musluman ulkeden geliyoruz diye. Bana dahiyane fikirlerini anlatmaya basladi, ya da demagoji yapmaya. Musluman ulkelerin aslinda herseye - akil, para, nufus – sahip oldugunu, bir liderin gelip onlari birlestirmesi gerektigini, ve boylece Avrupa’ya gununu gosterecegimizi belirtti. Sonra Faruk Elbaz aldi Misirli cok zeki bir jeologdan bahsetmeye basladi, dedigine gore bu adam Amerika’da hala aktif bes volkanik dag kesfetmis. Bunlardan biri patladiginda digerlerini de tetikleyecek, ve boylece Amerika kitasini ortadan kaldiracakmis. Adam hatta bir cizim yapip daglari ABD haritasina yerlestirdi, biri de tam San Francisco’nun uzerine. Ben de dedim “Hay aksi, yani benim yasadigim sehir de patlayacak.” Bunu duyunca adamcik suspus oldu, konuyu kapattik.

Sonra odamda sikis tepis bavulumu topladim, sabah kalkip son Paris kahvaltimi yaptim. Servisim beni aldi, benimkinden baska bir otelde daha durdu, ve kivrimli sokaklardan havaalanina dogru yola koyulduk. Tam yine buyuk kivrimlardan birini donerken bir tabela gordum – La Tournasol. Adam Gopnik kitabinda Paris’e genc bir delikanli olarak ilk geldiginde gittigi, daha once yedigi yemeklerden sonra aklini alan bir aksam yemegi yedigi restorani, yetiskin bir adam olarak Paris’de yasadiginda nasil arayip buldugunu, ve tatlarin hala ayni guzellikte oldugunu kesfettigi icin mutlu olusunu anlatiyordu bolumlerden birinde. Gelecek sefere gitmek lazim diye not almistim zihnime, ve sans eseri bu sefer karsima cikti restoran. Hem de Rue D’Ankara uzerinde – Ankara sokagi.

Tatilin fotolari burada!

C'est finis.