Prag'dan notlar

 

Prag’da bes gun gecirdik sadece. Prag soyle, prag boyle diye yazmak istemiyorum, ya da gordugumuz turistik yerleri ozetlemek. Hosuma giden detaylar, hafizama aldigim notlar ve fotograflar var yazida. Ama kisaca, guzel bir sehir Prag, biraz fazla turistik olsa da.


Buz hokeyi takimi

Tam biz Prag’da tatildeyken, Prag milli buz hokeyi takimi dunya sampiyonu oldu. Kaldigimiz yerin yakinlarinda olan eski sehir meydaninda cilgin kutlamalar yapildi hemen ertesi gun. Aksamuzeri, halk meydanda toplanmaya basladi. Bir sure sonra da butun takim geldi ve konser sahnesi gibi bir alanda halka sunuldular. Bana komik geldi boyle deli gibi sevinmek, heyecanla milli bir sekilde kutlamak hokey takimi sampiyonlugunu ama sanirim uluslararasi ortamda cok fazla govde gosteremeyen Cek halki icin gururlu, onurlu bir an.

Zaten ben gunlerce suren Avrupa futbol sampiyonlugu kutlamalari cennetinden gelmiyor muyum? Neyse, kutlamalarin sonunda takim oyunculari otobusleri hareket ederken, ustune dizildiler, halka son ana kadar el salladilar, mutlu ettiler onlari.

Biz de, turist olarak boyle bir ani yakalamanin mutlulugu ile resimleri cektik, halkin heyecanini kokladik.



Kampa Muzesi

Prag’da dorduncu gunumuzde Kampa Muzesi’ne gittik. Eski bir su degirmeni bir dolu yangin, sundan bundan sonra muzeye cevrilmis. Nehir kenarinda ve dort katli bir bina. Bu katlar birbine gecislerle baglanmis alanlardan olusuyor. Bazilari kucuk, bilgi vermek icin kullanilmis, bazilari daha buyuk, sergi alani olarak kullanilmis. Bu alanlar ayni seviyede degil, basamaklarla labirent gibi birbirine baglanmis. Nerede oldugunu unutabiliyor insan, ya da ayni yere geldigini sanabiliyor, ama tasarim sorunlu oldugundan degil, akillica sasirttigi icin.

Yani muzede gosterilenler kadar, muzenin kendisi de ilginc. Cok. Sergi alanlarindan birinde olan bir mercek, disariya muze tarafindan konulmus dev bir sandelyeye bakiyor. Mercek icinde Prag icinde sandalye.

Bira

Cek biralari ucuz ve harika, Cek halki sabah kahvaltisinda bile bira iciyor diye okuya okuya ben, bira sevmeyen ben bile cok heyecanlandim bira tuketmek icin Prag’da. Café tarzi yerler genelde tek tip bira tasiyor, yani girince menuye bakmaya gerek yok. Kucuk ya da buyuk demek yeterli, siparis verilmis oluyor.

Tabii ben yine de cok fazla icemedim ama bes gun boyunca denenler farkli biralar asagida:

Krusovice
Budweiser Budvar*
Pilsner Urquell
Velkopopovicky Kozel (dark)*
Gambrinus
Bernard
Bernard dark

* Amerikan Budweiser’indan farkli. Gercek Bud.
** En cok sevdigim bira. Efes dark’i animsatti biraz.

Sinema

Dorduncu gunun aksaminda gormek istedigimiz yerleri neredeyse bitirdigimiz ve biraz da sakin oldugumuz icin sakin birseyler yapmaya karar verdik ve sinemaya gittik. Entellektuel, Ankara’daki Kavaklidere sinemasi havasinda kucuk bir sinemaya gittik, Woody Allen’in “Melinda and Melinda”sini gormeye. Bu kucuk sinemada patlamis misir yemek yasakti, Amerikan “popcorn culture”ina karsi imisler. Ama her turlu ickinin satildigi bir bar var icerde ve film salonuna da sokabiliyorsunuz ickinizi. Portumu yudumlarken film salonunda, hayalini kurdugum koca patlamis misir aklimdan cikivermisti bile.

Asagidaki fotograf sinemanin bilet gisesinde, kendi brosurlerinden yapilmis sunus…

Prag'dan notlar bu kadar. Diger Prag fotograflari icin bakiniz

13 Haziran 2005.